18 Şubat 2011 Cuma

quarterback

quarterback : amerikan futbolunda oyunu kuran kişinin mevkisi. bu mevkideki oyuncuyu korumak için önünde 7 kişilik bir guard oyuncu ekibi bulunur. En yetenekli oyuncular quarterback olarak iş görürler.

Doğru kurulmuş stratejiler hayatımızı kolaylaştırır. Özellikle iş yaşantısında başarıyı sağlar. Geliştirdiğin her taktik rekabet ortamında seni diğerlerinden bir adım öne çıkartır. Harika bir şeydir. Zeka ve sabır ürünüdür. Sonunda aldığın haz hiç bi'şeye değişilmez.

Hayatın tümünü böyle yaşayanlara geliyor bu yazı.

En yakın dostlarımdan biri olan İrem'le (kendisinin adını sık sık duyacaksınız) bugün bunun üzerine konuşuyorduk. Taktikler ve stratejiler üzerine. Bir çok insanın hayatını bir oyun üzerine kurduğundan bahsediyorduk. "Ben", dedim "çok aptalım bu konuda. Belki senelerce müzik okuduğumdan bu tarafım hiç gelişmedi." Okulda bizi romantik ruh hastaları olarak yetiştirdiler çünkü. Belki bu yüzden hiç taktik bilmem, karşımda biraz güvendiğim biri varsa hep ona inanma taraftarıyımdır. Özellikle ikili ilişkilerdeki taktik konusunda gerçekten acınacak kadar berbatım. Hiç bir ilişkimi bir oyun olarak göremedim. Hani şöyledir ya; "o aramıyorsa sen de ortadan kaybol!" Ya da "bak arama şimdi sen bi kaç gün o seni nasıl arayacak!" Arkadaşım, olmuyor, yapıma ters. Ben ne yapılmasın denirse onu yapmak isteyen biriyim. Hayatta tatlı sevmem, sporda yağ ölçümümü yaptıktan sonra birlike çalıştığım Cem Hoca "Defne şekeri kesiyoruz" dediği andan beri krem karamelden başka bi şey düşünemiyorum. Kız arkadaşlarımdan biri ne zaman "arama" diye bir komut verse ben onu aramak isterim. Üstelik aramak istemediğim halde. Pavlov'un köpeği gibiyim anasını satiim. Yapma denilen herşeyi yapmak istiyorum. Bu yüzden o taktiklerin hiç bi tanesini yapamıyorum.

İrem telefonundan yüzünü hiç kaldırmadan;

"boşver, oyun kurucular eğer oyun doğru gitmezse takımda en çok yüklenilen insan olurlar. Çok aptal durumlara düşerler taktikleri yüzünden." dedi.

Bir anda kafamda ikili ilişkilerini böyle yaşayan insanların düştükleri acınası durumlar canlandı. Aslında galiba aptal olan ben değil, sonradan düştükleri durumdan dolayı onlardı.

20'li yaşlarımdayken çok özenirdim o tip insanlara. Sevgilileri kafalarını mı kızdırdı? Hoooop! "arama!" moduna geçerlerdi. Tuşlarına basılmış gibi günlerce. Ne telefon ne bi'şey. Üstüne üstlük adam geri arayınca da açmazlardı. Yahu adam aramış işte açsana telefonu. Ama bu arada evde bana ağlanıyor. Adama kızmışsın, ya da kızmamışsın sınır deniyorsun, peki. Ama benim suçum ne? Yakın arkadaş kontenjanından gol yiyorum! Sürekli ondan bahsediliyor, içiliyor, konu yine aynı, sarhoş olunup ağlanmaya başlanıyor. Biraz eğlensin diye dışarı çıkıyoruz, başka adamlara kur yapılıyor sarhoş inadından. Tam öpüşmelerine yakın aralarına giriyorsun, "merhabaaaa bizim eve gitmemiz lazım" diyerekten. Adam seni dövmek istiyor. Taksiye atıp eve götürürken hem ruj sürüyor, hem ağlıyor. Bitmiyor, bitmiyor... Ertesi gün telefon çalıyor. E aç artık? I ıh! ne hırstır, ne sabırdır be kardeşim. O ilişkiler hep benim üzerimden yaşandı ve hepsi de bitti.

Bu taktikler, stratejiler cüzdanda her an hazır bulundurulan prezervatifler gibi geliyor bana. Her an her şeye hazır olma durumu. Oyunu kurup karşındakini de buna adapte etmeye çalışma hikayesi. Aşkı plastik bir torbaya koyup elinde gezdirmekten farkı yok. Oyun bile olacaksa aşk, Shakespeare'vari bir tiyatro oyunu olmalı. Parmak uçlarımız değdiğinde şimşekler çakmalı. Ettiğimiz rekabet sadece ilişkinin hayata karşı direncini arttırmak için olmalı.


Oyun kurucu arkadaşlara sesleniyorum; ortadan kaybolduğunuzda esrarengiz olmuyor, sadece sinir bozuyorsunuz. Gereksiz tartışmalar başlattığınızda sınırlarımızı denemiyor aptal bir insan gibi görünüyorsunuz. Aramadığınız zaman evet, telefon bekliyoruz ama sizi neyin kızdırdığını açıp söylemezseniz anlamıyoruz. Çünkü konuşarak çözülemeyecek bir şey yok. Çözemeyeceğinizi düşünüyorsanız buyrun kapı, bu da sapı?

Oyun kurucuların önündeki 7 adam bir anda yok olsa oyunu kurmanın bir anlamı kalmaz. Sahnede tek başına attığın tiradın önemini burada anlayabilirsin işte. Tek başına, kendine rağmen, her şeye rağmen o'nun elini tutabiliyorsan, sınırları görmeye çalışmadan zaten karşındakini kendinden biliyorsan ve bir yerden sonra onu sevmek için o'na ihtiyacın kalmıyorsa o zaman gerçek bir oyun yazabilirsin.

Her sahnede de kabul görür.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder