18 Temmuz 2011 Pazartesi

sahil

Dünyanın en güzel yerlerinden bir tanesinde gözüm gökyüzünde yatıyorum. Ortaokuldan beri ilk uzun tatilim. Arkadaşlarım, tanıdıklarım, yeni tanıştıklarım hepsi yanımda, yapayalnızım. Yalnız kalmanın en lüks halindeyim. İçimdeki kocaman göz açılıyor yavaş ve tembelce. Yazmaya verdiğim uzunca aranın sebepleri bir yana, şu an olduğum halimle daha sık vakit geçirmem gerekiyormuş. Çadır evimin önünde her akşam karşılaştığım Akrep Bey'in tavsiyesi olarak bunu değerlendirmeye alıyorum. Akrep Bey, kumların fırtınalarda yer değiştirdiğini, her bir kum tanesinin yer değiştirmesiyle yeryüzündeki mikro-topografik değişimlere yol açtığını, yeni oluşumların küçük anahtar deliklerinin kum taneciklerinin işi olduğunu anlatırken, sahildeki en güzel kum tanesinin ben olduğunu anlatmak üzereydim ona. Hak verdim Akrep Bey'e ama değişim değil fırtınaydı içimi korkutan. Fırtınanın yarattığı değişimin iyi bir şey olabileceğini içsel olarak bilsem de sevmediğim bir şeydi. Fırtına demek hayal kırıklığı, bulanık görüş, donuk bir kalp, akıl - mantık yitimi ve hiç kaybolmayacak gibi gelen bir acıydı.

"Dünyada hiç bir şey kaybolmaz, sadece yer değiştirir" dedi Akrep Bey. "Ama her şeyin etkisi geçer. Değişimler, onlarla başa çıkabildiğin anda artık şimdiki zamana ait olurlar. Ta ki bir sonraki fırtınaya kadar. Bir sonraki fırtına başladığında ise bir önceki geçmiş zamandaki yerini alır. Bir sonraki ile bir önceki arasındaki kısa zaman diliminde hissettiklerin seni korkutan, çünkü gelecek diye bir şeyin var olduğuna inanıyorsun. Hafıza geçmiş zaman için, algı şimdiki zaman için çalışır. Gelecek zaman kavramı şimdi ve geçmiş'in olasılık hesapları olabilir ancak. Ancak varsayabildiğin bir şey için korktuğunun farkında mısın?"

Haklıydı.

Bir gün öleceğimizi bildiğimiz için gelecek kaygısı ile lanetlenen bir tür için yeteri kadar vahşi, yeteri kadar kötü ve yeteri kadar zekiydik. Diğer türler üzerindeki dominasyonumuz acıklıydı. İçimizdeki güç ölüm korkusuyla besleniyordu. Gelecek laneti yüzündendi bütün bu kaos. Fırtınalar olmasın diye uğraşıyorduk sadece. Olduğumuz yerde kalabilmek için. Bu yüzden geçmişimizde olanları bile redderdik, o denliydi korkumuz.

Sustum.

"Geçmesine izin ver" dedi. "Üzerinden geçecek bu fırtınanın etkisi ancak nasıl geçireceğin sana bağlı. Ya bulut gibi geçirirsin üzerinden ya da rayların üzerine yatar trenin üstünden geçmesini beklersin. Her iki şekilde de geçecektir. Karar senin. "

Sahildeyim. Gözüm gökyüzünde bulutlara bakıyorum. Hafif bir esintiyle batıya doğru gidiyorlar. Benim geldiğim tarafa. Havayı kokluyorum. İki fırtına arası sahildeki en güzel kum tanesi benim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder