6 Haziran 2013 Perşembe

ölen ben, öldüren benden

bugün 10. gün. yorgunuz. garip bir şekilde 10 gün önce ne yaptığımızı, ne konuştuğumuzu, nasıl yaşadığımızı hiç hatırlamıyorum. konuşulan sadece yanan Ankara, gözaltına alınan İzmir, köşeye sıkıştırılan Rize ve binlerce insanıyla Gezi Parkı.

herkes dayan diyor, herkes diren diyor birbirine.

arada unutuyorum; "ne içindi bütün bunlar?" çünkü çok hızlı büyüdü, başka bir şeye dönüştü bütün bu direniş. sonra hatırlıyorum.. "hah! tamam ağaçlar" gezinin yaşlı ağaçları. o yüzdendi..

arada gidiyor kafam, hiç sakin olamıyorum, duramıyorum. artık korkmuyorum da. ilk başlarda ölüyordum korkudan, sonra geçti. lobna korkutmuştu beni, yani ona olanlar. çünkü o sabah işe gitmek zorunda olmasaydım büyük ihtimal onun yanında oturacaktım. insan gider hep de en yakın gördüğünün yanına çöker ya, güç alsın diye. sonra pişman oluyorum bu söylediğime, "keşke kalsaydım, keşke yanında olsaydım. belki daha hızlı yetiştirirdim hastaneye."

lobna'yı ilk gördüğümde; -internetteki videosunu diyorum- başka birini seyrediyorum sandım. saatler sonra onun benim tanıdığım insan olduğunu anladım.

o fotograf hep hafızamda kalacak.

şimdi başka şeylerden korkuyorum. insanlar yorgun. moralleri yüksek ama yorgunlar. günlerdir evine gitmemiş insanlar var. hepimiz günde 3 saatten fazla uyumuyoruz. ve herkes yanımızda olsun istiyoruz. böyle bir şey olmayacak ama bu da bizi kırmayacak. hükümet bu direnişi bütün muhalefet partilerine teker teker hediye etmek istedi ama kimse bu hediyeyi kabul etmedi. kimse "evet biz destekledik" demedi. herkes bu bir sivil direniş diye bağırıp durdu. yani bireysel olarak direniyoruz. tekten tüme varımla. yani kocaman bir birey var ülkede. dev gibi.o zaman bize evinden destek veren ya da olaylar biraz yatışınca dışarı çıkmaya cesaret eden, desteklemeyen, pasif kalan herkese selam çakıyor olmamız gerekir. kim nerden nemalanıyor bunu araştırmak yerine, kendimize ve o yarattığımız güce güvenip bunları hiç düşünmüyor olmamız gerekir. çünkü bundan nemalanacak buna cesaret edecek kimse yok. buna izin verilmeyeceğini muhalefet gördü, herkes de görür bence.

içimden hep "iyi şeyler olacak" diye tekrarlıyorum ama gönlümün almadığını kafam hiç almaz benim. olanları kaldırmıyor ne midem, ne kalbim ne de kafam. polisi sanki yurtdışından ithal etmişsin gibi, o kadar acımasız, o kadar sinsi. bütün taktikleri öğreniyoruz, Çarşı yardım ediyor, Çarşı, Gezi'nin abisi. kocaman kalpli, hafif atarlı, komik abisi. herkes onlara güveniyor.

ne kadar fazla şey yüklendik hepimiz.

hiç olmaz dediğimiz şeyler olmaya başladığında yani mesela müzisyenler birer combat'a dönüştüğünde, en sakin insanların öfkesini duymaya, koklamaya başladığınızda bir tırsma geliyor. ezberin bozulurken elin ayağın da boşalıyor. sonra kendiliğinden çöp toplayan, yemek dağıtan, her şeyini paylaşan insanların arasında bir harikalar dünyasının içinde olduğunu görüyorsun. "bu gaz bir harika dostum" diyerek gülümsüyorsun, tırsman da geçiyor. fakat şimdi ne direnişten önceki hayatım ne de bu süreç gerçek gelmiyor bana.

ve;
türk polisi, türk vatandaşlarının üzerine zehir sıkıyor, hala! böcek gibi.

eylem hakkını kullanan silahsız halkına saldırtılan, günlerdir aç bırakılmış kaplanlar gibi üzerimize salınan polis, taksim, kızılay,gündoğan,hatay, ve bir çok meydanı gladyatör arenasına çeviren biri var. halkını meydana toplayıp üzerine gaz bombaları yağdırtan biri var.

başımızda bir başkan değil bir deli var!

ama öyle bir birleştirdi ki bizi, sağolsun, var olsun. adam evine giren karasineğe böcek ilacı sıkamaz oldu. kendi yedi çünkü o böcek ilaçlarını. "boşver" diyor "vız vız der gider."

iyi kalpli devlere dönüştük hepimiz.

silahsız siviller olarak;
ağaçları koruyoruz. yaşam hakkımızı, özgürlüklerimizi koruyoruz. bunun için ölüyoruz, öldürülüyoruz. çok üzülüyorum, aklım almıyor dediğim şey Çarşı'nın dediğiyle aynı.
çünkü
"ölen ben, öldüren benden."

var mı daha kötüsü?


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder